Sessizliğin ve Parçalanmışlığın Karanlığında İnsanlık

Sessizliğin ve Parçalanmışlığın Karanlığında İnsanlık

Kötüler Neden Kazanıyor? Sessizliğin ve Parçalanmışlığın Karanlığında İnsanlık

Dünya dönerken, göz göre göre acılar büyüyor. İnsanlık, kendi eliyle kurduğu medeniyetin çöküşüne seyirci kalıyor. Sadece ormanlar değil, vicdanlar da yanıyor. Sadece denizler değil, umutlar da kirleniyor. Ve bu hengâmede, aklıyla övünen insan, düşünen, hisseden, bilinçli varlık; susuyor.

Bu suskunluk, sadece kelimelerin değil, eylemlerin de yokluğudur. Ve bu yokluk içinde kötüler kazanıyor.

Kazanıyorlar, çünkü bizler kaybettik. Cesareti kaybettik, birliği kaybettik, hakikati savunma gücümüzü kaybettik. İnsanlık, görünmez zincirlerle çözülüyor; parçalara ayrılmış toplumlar, kutuplaştırılmış bireyler, yalnızlaştırılmış ruhlar bir araya gelemiyor. İşte kötülük, bu dağınıklığın içine yuva kuruyor. Sessizliğimizle, korkularımızla, konfor alanlarımızın güvenli duvarları ardında olan biteni izlememizle besleniyor.

Oysa kötülüğü hepimiz biliyoruz. Onu tanıyoruz. Gözümüzün içine baka baka gelen o karanlık enerjiyi içten içe hepimiz seziyoruz. Fakirliğin kader olmadığını, savaşların halkların değil politikacıların eseri olduğunu, ilaçların hastalığı değil kârı hedeflediğini, adaletin yalnızca güce hizmet ettiğini hepimiz biliyoruz. Ama bildiklerimizi konuşmuyor, düşündüklerimizi savunmuyoruz. Çünkü korkuyoruz. Çünkü yorgunuz. Çünkü artık hiçbir şeyin değişmeyeceğine ikna edildik.

Modern toplum, düşünmeyi öğrettiği kadar susmayı da öğretti. Akleden insan artık sadece içinden konuşuyor. Kalabalıklar içinde yalnız, ekranlar arasında kayıp, belli sınırlar içinde yaşayan bireyler haline geldik. Herkesin “benim kötüm” iyi dediği bir kötüsü var. Ve bu parçalanmışlık, tüm kötülerin zaferidir. Çünkü artık ortak bir kötüyü tanımlayamıyor, ona karşı birleşemiyoruz.

Kötülük, yalnızca kanla, gözyaşıyla, savaşla gelmiyor. Bazen bir yasanın içinde, bazen bir ekranın ardında, bazen bir ilacın prospektüsünde, bazen bir liderin vaadinde gizleniyor. Kimyasal bir ilaçla zehirlenen bedenlerin, medya manipülasyonuyla uyuşturulan beyinlerin, ekonomik zorbalıkla ezilen kitlelerin dünyasındayız. Ve tüm bunlar, çoğunluğun sessiz onayıyla sürüyor.

Peki neden dur demiyoruz?

Çünkü sistem, bizi birbirimize düşman edecek kadar zeki; ama ortak bir amaçta buluşturamayacak kadar zalim. Kötülerin kötülüklerini gerçekleştirebilmesi için bizleri inanç, ideoloji, sınıf, benden, ondan vb. gibi toplumun karşı tarafa düşmanlık duyacağı hesaplarla beslendi, körüklendi duyguları…

Bizi bölmek için ne gerekiyorsa üretildi. Bu bölünmüşlük içinde “bir” olamadık.

Birbirimizi anlamak yerine, birbirimizden korktuk. Çünkü bir araya geldiğimizde yıkabileceğimiz bu çürümüş düzenin varlığı, bizim dağınıklığımızla mümkün olabiliyor.

Dünyanın %0,01’i bile etmeyen bu güce neden teslim olduk? Çünkü kötülük sadece dışarıda değil, içimizde de var. Görmezden geldiğimiz her haksızlık, bir başka haksızlığa zemin hazırladı.

Sustukça sıradaki kurban olduk. Herkesin bir bahanesi vardı: Geçim derdi, çocuklar, iş, güvende kalma arzusu… Ama artık biliyoruz ki suskun kalmak, tarafsız olmak değil, zalimin tarafında yer almaktır.

İnsanlık; ekmek uğruna onurunu, rahatlık uğruna sesini, güvenlik uğruna özgürlüğünü teslim etti. Ve bu teslimiyetin bedelini gelecek nesiller ödüyor. Gençler, hayalleri olmadan büyüyor. Toplumlar, sürekli tetikte bir korku içinde yaşıyor. Herkes, aslında kimsenin güvende olmadığı bir güvenlik yanılsamasının içinde yaşıyor.

Dünya bu hale nasıl geldi diye sormak artık lüks değil, zorunluluktur. Çünkü bu kötülük düzeni, kendi kendini durdurmayacak. Birileri değil hepimiz konuşmadan, direnmeden, reddetmeden dünyanın b u bozuk düzeni değişmeyecek.

Gerçek özgürlük, önce zihinlerde başlar. Ve her büyük dönüşüm, her bir kişinin “artık yeter” demesiyle filizlenir.

Eğer gerçekten kötülüğe karşıysak, o zaman cesurca sormalıyız: Biz ne zaman bu kadar suskun olduk?

Ne zaman iyiliği savunmak yerine, kötülüğü açıklamaya başladık?

Ne zaman bir çocuğun açlığına, tecavüzüne, çıkar uğruna öldürülmesine alıştık?

Ne zaman haksızlıklara “düzen böyle” demeyi içselleştirdik?

Cevaplar, dışarıda değil, içimizde saklı.

Çünkü kötülük, yalnızca başkalarının yaptığı bir şey değil; bizim izlediğimiz bir sahne de değil. Kötülük, sustuğumuz yerde başlar. Ve iyilik, korkunun bittiği yerde yükselir.

Hakan Asiltürk

İnstagram: @kitlesel

X: @asilturk