
HAKSIZLIK KARŞISINDA SUSAN DİLSİZ ŞEYTANDIR
Hak ve Adalet: İnsanlığın Temel Direği
Adalet, insanlığın en kadim değerlerinden biridir. Toplumların huzur içinde yaşaması, bireylerin haklarının korunması ve toplumsal denge ancak adaletin sağlanmasıyla mümkün olur. Kur’an-ı Kerim’de hak ve adalet üzerine pek çok ayet bulunur; bu ayetler, bireylerin ve toplumların adil bir şekilde yaşaması için ilahi rehberlik sağlar.
Adaletsizlik Karşısında Sessiz Kalmak
Adaletsizlikler karşısında sessiz kalmak, zulme ortak olmak anlamına gelir. Bir toplum, adaletsizliği kanıksadığında, hem bireysel hem de toplumsal yozlaşma başlar. Hem Allah’ın sözü olan Kur’an, haksızlık karşısında susmayı değil, hakkı savunmayı teşvik eder.
Haksızlık karşısında güçlü bir duruş sergilemenin gerekliliği vardır. Bir toplumun bireyleri, adaletin savunucusu olmazsa, gelecek nesiller de adaletsizliğin gölgesinde yetişir.
Toplum Adaletle Güçlenir
Adaletin var olduğu toplumlarda insanlar birbirine güven duyar, haklarını özgürce kullanabilir ve yaşam standartları yükselir. Hukukun üstünlüğü ilkesinin korunması, adaletin sadece güçlüler için değil, herkes için eşit olması gerektiğinin bir göstergesidir.
Bugün, birey olarak ne kadar adaleti savunuyoruz? Güçlülerin haklarını koruyup zayıfları görmezden mi geliyoruz? Bir düzen değişimi için elimizi taşın altına koymaktan çekiniyor muyuz?
Adaleti savunmak, insan olmanın en temel şartıdır. Kur’an-ı Kerim’in rehberliğinde, vicdanımızın sesini dinleyerek hak ve adaleti hayatımıza daha güçlü şekilde dahil etmeliyiz. Unutmayalım ki, adaletin olmadığı yerde hiçbir hak gerçek anlamda korunamaz.
Adalet, sadece hukuki bir kavram değil; aynı zamanda bireylerin hayatlarını güven içinde sürdürebilmelerini sağlayan toplumsal ve ahlaki bir prensiptir. Hem bireysel ilişkilerde hem de devlet yönetiminde adaletin sağlanması, toplumların refahı ve huzuru için vazgeçilmezdir.
Adaletin Derin Anlamı ve Toplumsal Önemi
Adalet, en basit tanımıyla herkesin hakkını alması, hak ettiği muameleyi görmesi ve haksızlığa uğramaması anlamına gelir. Ancak bu kavram, yalnızca mahkemelerde verilen kararlarla sınırlı değildir; günlük hayatta, iş dünyasında, eğitimde, sağlıkta ve yönetimde uygulanması gereken temel bir ilkedir.
Kur’an’da adalet, sadece hukuki bir kavram değil, aynı zamanda ilahi bir emir olarak vurgulanır. Yüce Allah, her şeyi bir ölçü ve düzen içinde yaratmış, insanlara da adaletle hükmetmelerini emretmiştir. Kur’an-ı Kerim’de adalet üzerine birçok ayet bulunmaktadır. Allah, adaleti emreden ve zulmü yasaklayan bir düzen kurmamızı istemektedir:
"Şüphesiz ki Allah, adaleti, iyiliği ve akrabaya yardım etmeyi emreder. Çirkin işleri, fenalıkları ve azgınlığı yasaklar. O, düşünüp tutasınız diye size öğüt veriyor." (Nahl Suresi, 90. ayet)
Bu ayet, adaletin yalnızca mahkemelerde değil, günlük hayatta da temel bir ilke olması gerektiğini gösterir. İnsanlar arası ilişkilerde, iş hayatında, siyasette ve aile içinde adaletin gözetilmesi, toplumların sağlam ve huzurlu olmasının en önemli şartıdır.
Ve yine bu ayet, adaletin sadece yargısal bir kavram olmadığını, aynı zamanda toplumsal düzenin temel taşı olduğunu gösterir. Bir toplumda adalet tesis edilmezse, yozlaşma ve çöküş kaçınılmazdır. Haksız yere zenginleşenler, fakirlerin daha da yoksullaşmasına sebep olur. Bir iş başvurusunda liyakat yerine kayırmacılık esas alınırsa, hak edenler geri planda kalır. Eğitim ve sağlık hizmetleri yalnızca parası olanlara sunulursa, zayıf olanlar ezilir. İşte bu noktada adalet, toplumun her kesiminde dengeleri sağlamalıdır.
Adaletin Kaybolduğu Bir Düzen
Hak, her insanın doğuştan sahip olduğu temel özgürlükleri ve yaşam hakkını kapsar. Hiçbir birey haksızlığa uğramamalıdır, çünkü Allah, insanlara zulmetmeyi yasaklamıştır
Adaletin olmadığı bir toplumda insanlar korku içinde yaşar, hukukun gücüne değil, güçlülerin hukukuna teslim olur. Tarihte, adaletsizliklerin hakim olduğu dönemlerde halkın refahı düşmüş, güvensizlik artmış ve toplumsal huzursuzluk kaçınılmaz hale gelmiştir.
Kur’an’da adaletsizlik karşısında sessiz kalmanın büyük bir yanlış olduğu ifade edilir:
"Ey iman edenler! Allah için hakkı ayakta tutan, adaletle şahitlik eden kimseler olun. Bir kavme olan kininiz sizi adaletsiz davranmaya sevk etmesin. Adaletli olun, çünkü adalet takvaya en yakın olan şeydir." (Maide Suresi, 8. ayet)
Bu ilahi öğüt, toplum düzenini korumanın ve bireylerin haklarını savunmanın önemini açıkça göstermektedir. Adaletin olmadığı yerde zulüm, haksızlık ve toplumsal çöküş kaçınılmaz hale gelir.
Bu ayet, kişisel duygularımızın, önyargılarımızın ve çıkarlarımızın adaletin önüne geçmemesi gerektiğini vurgular. Adalet, yalnızca sevdiğimiz insanlar için değil, herkese eşit biçimde uygulanmalıdır.
Adalet ve Hak Mücadelesi
Adaleti savunmak, yalnızca hukukçuların değil, tüm insanların sorumluluğudur. Halk, adaletsizliklere karşı duyarsız kalmamalı, hakkını aramalıdır. Zulüm ve haksızlıklar karşısında sessiz kalmak, bu suça ortak olmaktır. Nitekim Kur’an, hakkın gizlenmemesi gerektiğini açıkça bildirir:
"Ey iman edenler! Hakkı batılla karıştırmayın ve bile bile hakkı gizlemeyin." (Bakara Suresi, 42. ayet)
Bu öğüt, adaletsizlikler karşısında sesimizi yükseltmemiz gerektiğini gösterir. Hak savunucuları, güçlüler tarafından baskı altına alınabilir, susturulmaya çalışılabilir. Ancak tarih boyunca adaleti savunanlar, toplumu değiştirenler olmuştur. Martin Luther King, Mahatma Gandhi, Hz. Ömer’in adalet anlayışı… Bunların hepsi, halkın adalet talebiyle değişimi mümkün kılan örneklerdir.
Sonuç: Adaleti Yaşatmak Hepimizin Görevidir
Adalet, yalnızca yasalarla değil, vicdanlarımızla yaşatılması gereken bir kavramdır. Devletlerin ve bireylerin adaleti sağlaması, toplumsal huzurun temelidir. Sessiz kalmak, zulme ortak olmaktır. Her insanın bir görevi vardır: Adaleti savunmak.
Ya adaletin sesi olup hakkı savunacağız, ya da adaletsizliğin gölgesinde kaybolacağız.
Hakan Asiltürk
İnstagram: @kitlesel
Facebook: https://www.facebook.com/hakanasilturk.y
X: @asilturk
Daha Fazlasını Görmek İçin Tıklayın