Dumlupınar Faciası ve Hüzünlü Aşk Hikayesi
Delikanlı, Askeri Deniz Lisesini kazanır ve Heybeliadada okula başlar... Bu arada tanıştığı o Çanakkaleli kıza aşık olmuştur. Okulla beraber aşkını büyüterek geliştirir. Arada mektuplaşmalar yazışmalar ve gün gelir okul biter. Deniz Harp Okulunu da bitiren delikanlı artık Teğmen olmuştur.
Yine her zaman buluştukları kır kahvesinde buluşmak için randevulaşırlar. Önce delikanlı gelir sonra da genç kız. Genç kız geldiğinde delikanlının yüzü düşmüş, suratı asık onu beklemektedir. Genç kız bu suratı hiç beğenmemiştir. Ayrılık vakti geldi diye düşünerek hazırlamıştır kendini. Önceki buluşmalarda ki o heyecan o sevinç artık yoktur delikanlıda...
Usulca yanına yaklaşır ve "Hoş geldin" der. Kuru bir "sen de hoş geldin" diye aldığı cevap iyice hüzne boğmuştur genç kızı. Artık bu aşkın sonuna geldiğini düşünerek sorar;
- Senin bir sıkıntın mı var?
- Evet!
- Hadi söyle o zaman, her şeye hazırlıklıyım.
- Yaa beni bir denizaltıya verdiler, der genç kızgınca...
Genç kız artık rahatlamıştır. Sorunun kendisi değil denizaltı olduğunu duyunca içinden bir ohh çeker.
- Ne var bunda? diye sorar genç kız.
- Yaa öyle deme, biz denizciler gemideyken sevdiklerimizle haberleşemiyoruz, denizaltıdan nasıl haberleşeceğiz? Ve delikanlı üzgün bir sesle sorar genç kıza;
- İstersen ayrılalım!
- Hayır asla. Ben seni bırakmam, diye cevaplar genç kız.
Delikanlı beklediği bu cevabı alır almaz heyecanlanır ve elinde tuttuğu paketi kıza uzatır.
- Sana armağan getirdim al.
Kızın kalbi hızla atmaya başlar. Neredeyse duracak gibi olur ve içinde yüzük olduğunu tahmin ettiği paketi heyecanla açar ama şaşkınlıktan duraklar. Paketin içinde bir fener ve mors kitabı bulunmaktadır. Kız şaşkınlıkla yine sorar ;
- Bunlar da ne?
- Yaa biz Çanakkale boğazından denizaltı ile çok geçeceğiz ve geçişlerimiz hep yüzeyden olur. Sen de fenerle mors alfabesini kullanarak sana haber verdiğim zamanlarda yazışırız. Olmaz mı?
- Bunlarla mı yazışacağız? diye sorar genç kız yeniden.
- İstemiyorsan ayrılalım, der delikanlı.
- Yok hayır, der gençkız, Ayrılık yok,yaşasın mors, diye yineler delikanlıya.
Genç kız mors alfabesi üzerinde çalışmaya başlar. Tüm detayıyla öğrenir ve kullanabilir hale gelir artık. Bir kaç gün sonra haber gelir delikanlıdan. Gelen mesaja göre 5 gün sonra gece saat 01:00 de geçeceğini ve kendisine mesaj yazmasını kendisinin de ona mesaj yazacağını iletir. Gençkız söylenen zaman ve saatte pencerede hazır bekler. Geliboluda denizaltı denizden süzülerek geçerken,çevrenin zifiri karanlığında, uzaklardan bir yerden yanan ışık pırıltılarını fark eder güvertedeki komutan ve diğer subaylar...İçlerinden birisi ;
- Bakın bakın ilerden bir yerden ışık yanıp sönüyor, diye dikkat çeker.
- Çabuk okuyun bakalım ne diyorlarmış diye emir verir komutan. Subaylardan biri heceleyerek okur ;
- Se- ni -se- vi -yo -rum....
- ''Bu ne lan'' der komutan.
Hemen yanında duran delikanlı Teğmen ;
- Efendim, o benim sevgilim, der en şirin haliyle.
- ''Ne iş oğlum bu?''
- Efendim mors alfabesi hediye etmiştim ve ben geçince bana yazarsın demiştim işte o, diye cevaplar delikanlı Teğmen.
- ''Vayy be aferin lan! Desene biz bunca zaman boğazları hep boş geçmişiz.''
- İzin verir misiniz komutanım ben de bir mesaj yazayım ?
- Neyle?
- Cep fenerim var komutanım, der delikanlı teğmen.
-'' Lan ne feneri,aç projektörü geç başına ver mesajını'' der komutanı Teğmenine...
Projektörü açan teğmen yanıp söndürürken, sanki Gelibolu'yu yakıp tutuşturuyordu aşkından.... İlk kez böyle bir şeyle karşılaşan Gelibolu halkı ise,sanki uzaylılar istila etmiş gibi heyecan yapmışlardı teğmen ile gençkızın aşkından.
Gelen mesajları heceleyerek kağıda dökmeye çalışan gençkız denizaltı geçtikten sonra elindeki kağıdı okudu. "Sonsuza kadar" yazılıydı delikanlıdan gelen mesajda.
Bu olay tüm denizaltıcılar arasında duyulmuştu. Artık herkes delikanlı Teğmen ile gençkızın aşkını anlatıyordu...
Birkaç gün sonra bir haber daha gelir. " Bir hafta sonra gece saat 02:45 de pencerede ol, ben geçiyorum bana mesaj yaz. Ama dikkat et, konvoy halinde geliyoruz ve ilk denizaltıda ben varım sakın sırayı şaşırma. "
Genç kız yine söylenen saatte pencerede bekliyordu...
Gecenin karanlığında Ege denizinden Çanakkale boğazına giren denizaltılar süzülerek ilerliyorlardı. Genç kız fenerini yakıp söndürerek mesajını vermeye başladı. Mesajı gören denizaltındaki denizciler;
- Bakın bakın ışık yanıp sönüyor okuyun ; "se- ni- se- vi -yo- rum"
- ''Vay be, duyduğumuz doğruymuş,gerçekten böyle bir aşk varmış'' der denizaltının kaptanı Bahri Kunt.
- ''İyi de bu kızın sevgilisinin denizaltısı öndeydi,ilk denizaltıydı,niye bize mesaj yazdı ki? ''diye kendi kendine seslice sormadan edemez kaptan.
- Efendim herhalde uyuyakaldı ya da sırayı şaşırmıştır, diye cevaplar subaylardan biri.
- ''Yahu geçip gideceğiz, şimdi kız haber almazsa yanlış anlayacak rahat uyuyamaz... Nasılsa gecenin karanlığı,kimse anlamaz açın şu projektörü'' emrini verir kaptan Bahri Kunt.
Ve mesajı gönderir...
"SONSUZA KADAR....."
Tarih 4 Nisan 1953 dür...
O konvoyun 1. denizaltısının ismi ise ''Dumlupınar'' dı.....
Çanakkalenin Nara burnu açıklarında, İsveç Bandıralı ve buzkıran donanımlı Naboland gemisinin çarpması sonucu Çanakkale Boğazının derin sularına az önce gömülmüştü...
Konvoydaki 2. denizaltı ise,bunu hiç fark etmeden devam etmişti ve boğazdan ilk geçen gemi olmuştu....
81 Denizcimiz ile beraber o genç delikanlı teğmen.....
''Sonsuza kadar'' sürecek olan son uykularına dalıyorlardı.
Anılarına saygıyla...Mekanları cennet olsun...
Daha Fazlasını Görmek İçin Tıklayın